Değer Yargılarından Bağımsız Düşünmek Üzerine

İçerisinde yetiştiğimiz sosyal çevre ve bu çevrede hâkim değer yargıları doğrudan bizim de değer yargılarımızı etkileyebiliyor. Bireyin benliği, değer yargıları, karakteristik özellikleri, benimsediği gelenekler ve hayat görüşü üzerinde kişinin sosyal çevresinin ve bu çevredeki değer yargılarının etkili olduğunu söyleyebiliriz. Ancak toplumun ortalama bir bireyi yerine ideal bir bireyi olabilmek için bu değer yargılarından bağımsız düşünebilmenin mutlak bir şart olduğunu düşünüyorum.

(Ortalama birey teriminden düşünceleri ve davranışları itibarıyla toplumda sıklıkla görülen bireyleri kastediyorum. Yazının genelinde benlik teriminden ise kişiye özgü olan, kişiyi diğerlerinden ayıran özellikleri kastediyorum.)

Herhangi bir değer yargısı, davranış kalıbı ve gelenek toplumun geneli tarafından yaygın şekilde kabul edilebilir ve sürdürülebilir. Ancak bu durum bizim de bu değer yargılarını ve gelenekleri benimsememiz için yeterli bir temel oluşturmaz. Toplumda yaygın olsa da bunları benimsemeden önce kültürel değerlerden bağımsız olarak bunları benimsemenin toplum yaşamı için ne denli mantıklı, faydalı ve gerekli olduğunu bana kalırsa sorgulamak gerekir.

Genel kabul görmüş değer yargılarının sorgusuz olarak kabul edildiği bir ortamda toplumsal ilerleme için yok olması gereken değer yargıları ve davranış kalıpları aksine filizlenerek çoğalabilir. 1960’lı yıllara kadar ABD’de insanların ten rengine bağlı olarak ayrımcılığa maruz kalması olağandı. Bu dönemde ilgili ülkede bazı restoranlar, taksiler, sinemalar vb. yerler sadece beyaz tenli insanlara hizmet verdiler. Devlet okullarında ten rengine göre bölümlenmiş sınıflar bulunuyordu. Toplumsal ilerleme ile birlikte bugün pek çok kişiye tuhaf gelen bu tür uygulamalar bir dönem olağan karşılanıyor ve benimseniyordu. O tarihlerde ABD’de yaşasaydık ayrımcılığın toplumun geneli tarafından olağan karşılandığı bir değer yargısını biz de olağan karşılayacak ve benimseyecek miydik? 1964 yılında Medeni Haklar Yasası ile bu türden ayrımcı uygulamalar yasa dışı kaldı. Bu toplumsal ilerleme genel kabul görmüş değer yargılarını sorgusuz olarak benimseyenler sayesinde değil onlara rağmen kaydedilmiştir.

Değişen değer yargılarına bağlı olarak geçmişte yaşayan insanlar tarafından olağan karşılanan pek çok değer yargısı ve gelenek bugünün insanına tuhaf gelmektedir. Burada önemli olan; değer yargısı konusunda bugünün değerleri ile sınırlı kalmamak ve mümkünse yarının insanı olabilmek için zihinsel çaba sarf etmektir. Bu yüzden ne kadar genel kabul görmüş olursa olsun içerisinde yetiştiğimiz çevredeki değer yargılarını, ritüelleri, gelenekleri öncelikle mantık süzgecinden geçirmek; gerekli olması halinde bunların bir kısmını benimsememek gerekir. Bu süreçte kişi bilişsel çelişki yaşayabilir. Yani kişi uzunca bir süre olağan karşıladığı bir değerin mantıksız olduğuna kanaat getirecek olursa bugünkü fikri geçmişteki fikriyle çelişebilir ve bu durum huzursuzluk yaratabilir. Bu durumun yarattığı huzursuzluğu yaşamamak için kişi hâlihazırda kabul ettiği yargılarına sıkı sıkıya sarılabilir. Ancak bireysel ve toplumsal ilerleme kaydedilebilmesi için kişinin bu huzursuzluktan kaçmak yerine doğru olanın peşinde olması gerekir.

Burada çevremizdeki değer yargılarının ve geleneklerin tamamını reddetmemiz gerektiğini iddia etmiyorum. Örneğin yılın bazı günlerinde insanların uğraşlarına mola verip sevdikleriyle bir araya gelmesi gibi geleneklerin çok değerli olduğunu ve sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum. Diğer taraftan bugün toplumun geneli tarafından benimsenen bazı değer yargılarının ve davranış kalıplarının toplum yaşamını iyileştirmediğini, toplumsal ilerlemeye katkı sağlamadığını ve özü itibarıyla bunları sürdürmenin mantıklı olmadığını düşünüyorum. Örneğin içinde yetiştiğim coğrafyada yılın belirli günlerinde canlı ve bilinci yerinde hayvanları kesmek bir gelenek olmasına rağmen bu geleneği benimsemedim. Sokakta herhangi bir bireyden bir köpeğe tokat atmasını isterseniz size şaşkınlıkla bakabilir. Ancak aynı birey, sırf geleneksel bir davranış olduğu için bir hayvanı hayvan canlı iken kesmekten rahatsızlık duymayabilir. Burada bir tuhaflık yok mu?

Elbette bir bireyin kişilik özellikleri, düşünce tarzı, değer yargıları ve davranış kalıpları konusunda kişinin sosyal çevresinden etkilenmesi son derece olağandır. Bununla birlikte değer yargılarının tamamen dış etmenler yoluyla şekillendiği durumda benlikten söz etmenin güç olduğu kanaatindeyim.

Bence herhangi bir konuda karar verirken veya adet haline gelmiş bir eylemi sürdürürken kişi kendisine eğer farklı bir sosyal çevre içerisinde yetişseydi bu konuda ne düşünebileceğini sormalıdır. Bu soru ne kadar sık sorulursa kişinin kendi değer yargılarını tesis etmesinin ve kişi için bir benlikten söz etmenin o denli mümkün hâle geleceğini düşünüyorum. Bana kalırsa kişinin kendisine yapabileceği en değerli iyiliklerden bir tanesi, kişinin içerisinde yetiştiği sosyal çevreden ve bu çevrede hâkim olan değer yargılarından bağımsız düşünerek kendi değer yargılarını oluşturmak için çaba sarf etmesidir. Bu çabanın gösterilmediği durumda sosyal çevre ve bu çevrede hâkim değer yargıları kişinin benliğini oluşturmasına engel olabilir ve normal şartlar altında bireyin sürdürmeyeceği bir davranış kalıbını sürdürmesine sebep olabilir.

Belirttiğim nedenlere bağlı olarak bana aile, sosyal çevre, eğitim kurumu vb. kaynaklardan aktarılan değer yargılarını ve gelenekleri doğrudan kabul etmek yerine bunları mantık süzgecinden geçirmeyi, nihayetinde mümkün mertebede kendi değer yargılarımı oluşturmayı tercih ediyorum. Bu tercihin muhtemel sonuçlarından bir tanesi yaygın bir geleneği sürdürmemek veya düşünceyi benimsememek nedeniyle oluşabilecek yalnızlık hissidir. Diğer taraftan sürdürülmemesi gereken ancak sürdürülen geleneklerin, benimsenmemesi gereken ancak benimsenen düşüncelerin toplumsal anlamda bu tür muhtemel sonuçlardan daha tehlikeli olduğu kanısındayım.

İçeriği paylaşabilirsiniz: